Niçin Tekalif-i Milliye Dedi
Cumhur Başkanı Erdoğan kameralar karşısına geçerek yeni tedbirler ve çalışmalar hakkında bilgi verdi. Ama dikkat çeken nokta ise kurtuluş savaşı yıllarında uygulanan “Tekâlif-i Milliye Emirleri” idi. Peki Neden bu emirleri hatırlatma gereği duydu?
Öncelikle Tekâlif-i Milliye nedir bir hatırlayalım; Tekâlif-i Milliye (Millî Yükümlülükler), Kurtuluş Savaşı yıllarında Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı’na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün yayınladığı “Milli Yükümlülük” emirleridir. 7 Ağustos 1921’de yayınlanmış olup toplamı on maddedir. Şu maddelerden oluşur;
1-) Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak.
2-) Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
3-) Her aile bir askeri giydirecek.
4-) Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40’ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
5-) Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40’ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
6-) Her türlü makineli aracın %40’ına el konacak.
7-) Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20’sine el konacak.
8 -) Sahipsiz bütün mallara el konacak.
9-) Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak.
10-) Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km’lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım sağlayacak.
Görüleceği üzere bahsedilen maddeler Türk Milleti’nin olağan üstü savaş koşullarında varını yoğunu seferber ederek ölüm kalım savaşı verdiği Sakarya Meydan Muharebesine hazırlanmak için yayınlanmış ve uygulamaya konulmuştur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün verilen Corona mücadelesi ile Sakarya Meydan Muharebesi koşullarını bir tutması hiçbir akıl ile izah edilemez. Tekâlif-i Milliye vurgusu yapmak ülke ekonomisinin ve içine düştüğü durumun itirafıdır. Tekâlif-i Milliye, Devletin halktan istediği karşılıksız bağış değildir. Aksine savaş yıllarında “Bedeli sonradan ödenecektir” diyerek halktan zorunlu olarak alınan yardımlardır ve 12 Nisan 1923 tarihli 328 sayılı kanunla 6.003.663 TL olan Tekâlif-i Milliye borçları halka geri ödenmiştir.
Günümüzde Tekâlif-i Milliye’den bahsetmek hem gülünç hem de ürkütücüdür. Çünkü önce gülünç meselesine gelirsek kamu harcamalarına ve yatırımlarına baktığımızda devletin hiçbir tasarruf önlemini göremiyoruz. Aksine kamu harcamaları aynı şekilde devam etmekte saray eşrafı bu imkânlardan sonuna kadar yararlanmaktadır. Devlet olarak mültecilere pek çok yardımda bulunup askeri harcamalara aralıksız devam etmekteyiz. Halen Suriye ve Libya cephesinde savaşan askerlerimiz ve buradaki silahlı guruplara harcanan milyarlarca dolarımız vardır. Bunun yanı sıra yerli silah sanayimiz için verilen teşvikler, özel sektöre verilen teşvik ve hibeler, ar-ge finansman destekleri bulunmaktadır. Son günlerin en önemli gündem maddesi ise Kanal İstanbul’un finansmanıdır. Kanal İstanbul için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gerekirse kendi imkânlarımız ile yaparız” sözünü de hatırlatmak isterim.
Türk halkının kesintileriyle ve vergileriyle biriken fonlar da bu işin cabası. İşsizlik sigortası kesintileri, deprem vergileri, Merkez Bankası yedek akçeleri, ödenen pek çok resim vergi ve harçlar. Ne oldu bunlara? Kanal İstanbul için yandaş iş adamı için para bulan devlet niçin vatandaşa gelince bulamaz da Tekâlif-i Milliye’yi örnek gösterir. Bir yandan Ekonomi ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Türk ekonomisinden övgüyle bahsetmesi varken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü ekonomi güçlü Türkiye vurgusu varken diğer yandan nasıl olur da milletin ve ülkenin acziyet içinde olduğuna dair tarihsel örnekler verilebilir. Bunun izahı oldukça güçtür.
Tekâlif-i Milliye’nin ürkütücü yanına gelecek olursak bu örnek 1921 Türkiye’si koşullarının 2020’de de geçerli olduğu anlamını taşır. Yani her yanı işgal altında eli kolu bağlı daha 1 yaşını henüz doldurmuş imkânsızlıklar içinde boğuşan bir devletin halkının desteğini alarak ölüm kalım mücadelesi vermesidir, milli seferberlik halidir. Günümüzde bu seferberlik halini hatırlatmak aslında seçim döneminde iktidarın küçük ortağı MHP’nin “Beka Sorunu” vurgusunu anlamamıza yardımcı oluyor. Gerçekten halktan gizlenen ve devam eden bir beka sorunumuz mu var? Hükümetin, merkez bankasının yedek akçelerine geçmiş dönemlerde el koyması ekonomik zaafiyetimizin ve sıfırı tüketme noktasına geldiğimizin en büyük delilidir. Ekonomik beka sorunumuzun mevcudiyetinden dolayıdır mı ki Cumhurbaşkanı Erdoğan Tekâlif-i Milliye vurgusu yapmıştır?
Şimdi parasını ülkemize çekmeye çalıştığınız yabancı yatırımcı ne düşünür? Hadi vatandaş anladı ya mevduatlarını Türk bankasında bulunduran yabancılar “Hükümet mevduatlarımıza el koyacak” düşüncesi ile bankalara hücum ederse ne olacak. Sanayinin çarklarının durduğu ve ekonomik daralmanın yaşandığı, hele hele halktan bağış toplanmaya başlanan şu dönemde ekonomiye güven verilmesi gerekirken nasıl böyle bir benzetme ve vurgu yapılabilir ki?
Bu benzetme; halkın mevduatlarının %40’na el koyacağız, depolardaki mallarınızı alacağız, her aileden bir kişi gönüllü kamu hizmetinde çalışacak, nakliye vasıtalarınız ve iş makinalarınız kamu hizmetinde kullanılacak endişesi yaymaktan başka değil de ne. Bu endişe ile nasıl güven ortamı yaratılıp bir istikrar oluşturulabilir. Ya stokçuluk artarsa, halk parasını bankalardan çekmeye başlarsa, yatırımlar durursa ne olacak?
Umarım Cumhurbaşkanı Erdoğan Tekâlif-i Milliye vurgusunda iyi niyetlidir ve bizim anladığımızın dışında iyi bir şey anlatmaya çalışmıştır. Milletçe güvene ihtiyacımız var, iyi haberlere yarına umutla bakmaya ihtiyacımız var. Bizi yönetenlerin topluma moral vermesi güven vermesi gerekiyor endişe ve korku değil….