KUYUYA ATILAN TAŞ KANAL İSTANBUL
Uzun yıllar devlet yönetimini elinde tutmuş ve otoritesi ile güç merkezi olmuş pek çok lider çember sendromunun etkisi altına girer. Etrafındaki menfaat odakları ile iktidarını sürdürmeye çalışırken olası rakiplerini ve muhalif sesleri tek tek yok eder. Gün gelir karşısında “Hayır efendim yanlış düşünüyorsunuz yanlış yapıyorsunuz” diyecek kimse kalmaz. Çünkü bunları söyleyenlerin hepsi ya vatan haini ilan edilir ya da devlet düşmanı.
Kral çıplak hikayesini bilmeyen yoktur, kendi gücüne kapılmış ve kendini beğenmiş bir kralın düştüğü ibretlik hikâyeyi anlatır. Egosu ile halk üzerinde kurduğu baskı sonucu gün gelir kendisine itiraz edecek kimse kalmaz. Kendini hep haklı hep akıllı sanır, çevresindeki şarlatanlar ise sürekli onu över onu onaylar. Bir Allah’ın kulu çıkıp ta krala hatalı olduğunu söyleyemez böyle bir hadsizlik derhal cezalandırılır. Kendini beğenmiş kibirli kral bir çocuğun “Kral Çıplak” sözleri ile rezil rüsva olur, gösteriş yaparken aptal durumuna düşer.
Diktatörlüğün nirvanası çılgın projelerdir, hikayedeki gibi ya görünmez elbise diktirirsiniz ya Saddam gibi Ay’ı vuracak cehennem topu yaparsınız ya da Kim Jong-Un gibi kıtalar arası füze geliştirmeye çalışırsınız. Çünkü kimse karşınıza çıkıp ta “Saçmalama kardeşim” diyemez. Bir deli bir kuyuya taş atar kırk akıllı o taşı çıkarmak için uğraşır. Tarihin en kanlı diktatörlerinden Adolf Hitler’e bakın, onun hayalini ve çılgın projelerini gerçekleştirmek için yüzbinlerce bilim insanı gece gündüz çalıştı. Hem de o bilim insanları yaptıkları çalışmalar ile daha çok insanın ölmesine sebep olacaklarını biliyorlardı. Küçücük çocuklara işkence edip can çekiştirirken hiç kimse “Bunu neden yapıyoruz bu yanlış” diyemiyordu.
Tüm sistemlerde bir feed back olmak zorundadır, çünkü size gelen geri bildirimler ile istikametinizi çizer neyi yanlış neyi doğru yaptığınızı tespit edersiniz. Eğer beğenmediğiniz bildirimleri engeller sadece duymak istediğiniz güzel bildirimlere kulak açar etrafınıza da şakşakçı takımını doldurursanız gittiğiniz yol sizi bir felakete sürükler. Saçma fikirleriniz bile yüzyılın projesi olarak isim bulur. Eğer ortada birilerini zengin edecek menfaat varsa saçma da olsa sizin hayalinizi gerçekleştirmek isteyen bir dünya insan etrafınıza dolup taşar. Kral çıplak hikayesindeki gibi siz müthiş bir gösterişe bir ihtişama bir dehaya sahip olduğunuzu sanırken birileri çuvalla parayı kaldırıp ortadan kaybolur.
Bir yerde bir menfaat veya fayda varsa onu zenginler ve güçlüler paylaşır. Bir yerde ödenecek bir borç veya bedel varsa bunu fakir ve zayıflar öder. Evde de bakkala en küçük kardeş gitmiyor mu? Kurulan bu sömürü düzeni için uydurulan pek çok kılıf vardır, çoğunlukla din ve milliyetçilik kumaşıyla dikilen bu kılıflar genelde zayıflara kefen olur fatura olur. Sömürü düzeninin devamı için yönetenler yönetilenleri umutla uyuşturmak onlara hayal pazarlamak zorundadır. Hindistan bunun en güzel örneğidir, yıllarca kast sistemiyle sömürülen ve efendilerine itaate zorlanan halk, eğer iyi bir hizmetkar olurlarsa tekrar dünya geldiklerinde zengin olacaklarını rahat bir hayat süreceklerini sanıyorlardı.
Umut ve hayal pazarlamak dünyanın en karlı işidir, çünkü işin içinde inanç vardır. 28 Ağustos 1963’te Martin Luther King yüzbinlere “ I have a dream” bir hayalim var diye sesleniyordu ve hayalini milyonların hayali yapmayı başarmıştı. Eğer o gün “Benim bir çılgın projem var” deseydi belki de hiç kimse onu dinlemeyecekti.
Bir topluluğu yönetmek için ya bir tehdide karşı korkutmak, bir düşman icat etmek yada onlara bir hayal pazarlamak zorundasınızdır. Siyaset, kendi hedeflerinizi gerçekleştirebilmek için diğer insanları motive edecek ve amaçlarınız doğrultusunda yönlendirecek araçları geliştirmekle başlar. Türk siyaset tarihinde bunun pek çok örneğine rastlanır. Son yıllarda ise en meşhur siyaset malzememiz milli çılgın projemiz “Kanal İstanbul”
Kanal İstanbul hakkında en komik bulduğum muhalif görüşlerin başında İstanbul’un Avrupa yakasının Anadolu ile irtibatının kesileceği burasının ABD tarafından işgal edileceği ve Bizansın yeniden hortlayacağı yönünde. Gerçekten buna “Çılgın projeye çılgın muhalefet” denilebilir. Düz dünya teorisinden sonra duyduğum en komik iddia. Kanal İstanbul’u savunanlar kadar muhalefet edenler de çıldırmış. Buna muhalefet edelim de bir şekilde edelim anlayışı hakim. Savunanlar ise bu kanal olacak ama nasıl olacak biz de bilmiyoruz görüşünde.
Kanal İstanbul yeni devlet soygununun adı, yeni rantın adı. İktidar bu proje ile tabanına bir mesaj vermek istiyor, hayal pazarlayıp seçmeninin sadakatini sürdürmek istiyor. Otoritesini yetkinliğini ispatlamak istiyor. Hem de bu projenin İstanbul’ a, Marmara’ya, ekonomiye zararlarının olacağını bile bile. Projenin 10 milyardan dolardan fazla olacağı söyleniyor, peki bu yatırımı yapacaksınız yaptığınız yatırımın hazineye getirisi ne olacak Türkiye ne kazanacak.
Vatandaş olarak İstanbullu bu projeden bir fayda sağlayacağını hiç düşünmesin hele Erzurum’dan projeyi destekleyen vatandaş projeyi desteklemeden önce kendisine yapılmayan yatırımın hesabını sorsun. Ücretsiz geçişe açık İstanbul boğazı varken kim parayla buradan geçer diye bir sorsun. Desin ki ülkede bunca işsiz varken bunca borç bunca yoksul bunca EYT’li varken bu yatırımın önceliği nedir? İşçiye memura emekliye zam verirken eli titreyen hükümet, %1 ‘lik ücret artışının bütçeye etkisini hesaplayan hükümet nasıl oluyor da 10 milyar doları getirisi olmayan bir yatırıma gömebiliyor.
Kanal İstanbul’un çok büyük bir getirisi var ama vatandaşa yok, vatandaş bu projenin finansörü bedel ödeyeni, kazananı ise müteahhitler proje ortakları arazileri kapatanı. Kanal İstanbul saraydan sonra yeni devlet israfımızın adı, batmakta olan yandaş müteahhidi kurtarma operasyonunun adı. İnsan bir düşünüyor 10 milyar dolara bu ülkede hangi yatırımlar yapılır, kaç fabrika kaç tersane kurulur. 10 milyar dolarlık yatırımla hazineye getirisi olan kaç tesis kurulur. Ülkenin ihtiyacı olan hangi teknolojiler kazandırılır katma değer yaratılır.
Çılgın projeler bile vizyon meselesi gönül isterdi ki projemiz marsa koloni kurmak aya üs yapmak olsun. Bunun know-how ı bile bizi olduğumuzdan yerden çok daha farklı noktalara taşır çok farklı teknolojileri kazandırır. Ama biri bir kuyuya taş atmış iktidar cephesinden kardeşim sen bunu niye attın diye soran yok. Kral çıplak hikayesindeki gibi görünmeyen iplerden görünmeyen kumaşlar dokunacak, projeyi destekleyenler sadakatlerini ispatlayıp menfaatlerini garantilerken karşı çıkanlar hain ilan edilecek. Şimdi tüm devlet aklı bu projeyi allayıp pullayıp olabilirliğini çıkarıp hatasını günahını soygununu örtbas edip birilerine giydirmek için çalışıyor.
Evet, kuyuya atılan taşın adı “Kanal İstanbul” belki kral çıplak değil ama, vatandaş yeterince aç yeterince çıplak…