Merkez bankasının iflasına giden yolda nasıl Çin olunur.
Son günlerde özellikle yüksek döviz kuru sebebiyle Merkez Bankasının borçlarının TL karşılığı olarak artmasından dolayı Türk Ticaret Kanununa göre iflasının gündeme geleceği dile getirilmekte. Bir ülkenin merkez bankasının iflası teorik olarak mümkündür ama pratikte ise oldukça zordur. Çünkü merkez bankaları para yaratabilir özkaynaklarını arttırabilir. Bastığınız paraları başka ülkerlerle takas edebilir takas ettiğiniz başka ülke paralarını dolara çevirip borçlarınızı ödeyebilirsiniz. Merkez bankasının diğer ülkelerle yaptığı takas anlaşmalarını önce bir masaya yatırmak gerekir. Aslında tam olan da budur, basılan paralar elinde TL bulunduran ülkelerce Londra borsasında takasa açılınca talep olmadığında TL değer kaybediyor. Sadece Londra borsasında değil pek çok finansal piyasada TL’ye talep yok. Türkiye’nin başka ülkerle takas ettiği TL’yi o ülkeler sonsuza kadar ellerinde tutacak değiller ya… Şimdi kalkıp ta ekonomik kurtuluş mücadelesi veriyoruz demeye kimsenin hakkı yoktur. Bu milletin parasını harvurup harman savururken tefecilere muhtaç ederken bu günleri düşünmediniz mi? Ekonominin dini milliyeti cibilliyeti insafı yoktur, hata yaparsanız bedelini ödersiniz. Her kararınızın attığınız her adımın bir fırsat maliyeti vardır. İktisat sizin karlarınızı arttırıp zararınızı azaltacak yolları arar. Ama ekonomi yönetimi birilerinin koltuklarını koruyacak ve siyasi otoriteyi memnun edecek yolları arıyor. Kar ve kamusal fayda bir partinin oy oranı değildir. Bir milletin bir ulusun menfaatidir.
Yapılan hatalar döviz kurunu patlatmıştır ve bunun siyasi sorumluluğu hükümete aittir. Ne yazık ki bunun bedelini bunun cezasını Türk halkı ödüyor. Tüm bunlara rağmen Çin rüyası görmek ölüm acısı çeken birine verilen narkozun yarattığı halisünasyon etkisidir. Çin gibi olabiliriz zararın neresinden dönülürse kardır ama bunun için ciddi ve istikrarlı adımlar atılması gerekir.
Çin, kalkınma hamlesine Türkiye’nin Özal’lı yıllarında başladı. Önce eğitimcileri buldu bulamadığını yurtdışından getirdi. Sonra köylerden kasabalardan en zeki en iyi öğrencilerini seçti okuttu yurt dışına gönderdi insan yetiştirdi. Teknoloji ithal etti, ithal ettiği ürünleri tersine mühendislik ile yeniden üretti ithal ürünlerin Çin’lisini yaptı. Çin nüfusu Türkiye’nin 17 katıdır yani Çin’in kendisi zaten büyük bir pazardır. Bir Çin’li şirketin ürünüm satılmaz endişesi yoktur kendi iç talebi bile endüstriyi canlandırmak ve ürün yaşam eğrisini uzatmak için yeterlidir. Canlı bir endüstrinin olması büyük bir pazarın varlığı ucuz iş gücü olması durumunda dünyadaki hiçbir tacir buna kayıtsız kalamaz. Dünyadaki Çin olayının ardında Çin’in kendi iç dinamikleri ve fırsat peşinde koşan küresel sermaye vardır.
Çin, kendi ülkesinin ithal malların pazarı olmaması ve ticarette dünya markaları ile rekabet edebilmek için kendi parasının değerini düşük tuttu. Çünkü bu durum Çin pazarına girmek isteyen firmalar için doğal bir bariyer oluşturuyordu, ithal malları pahalı olduğu için batılılar Çin pazarına nüfuz edemiyordu. Tek çare Çin’e fabrika kurmaktı ve öyle de oldu. Dünya devleri Çin’de fabrika açtıkça teknoloji transferi oldu beyin transferi oldu bilgi transferi oldu ve karşımıza küresel güç Çin çıktı. Çin hala kendi konumunu koruyabilmek için kendi parasının değerini düşük tutmaya çalışıyor ve bu durum ABD ile girdikleri pazar kavgasında en önemli ilk madde.
Peki biz nasıl Çin olacağız…
Şunu sormak gerekir önce, eğitim kalitesinde dünyada kaçıncıyız. Üniversitelerden mezun ettiğimiz on binlerce gencimiz kendi meslekleri dışında başka işlerle uğraşıyor. Bu genç nüfusun ne kadarını katma değer yaratmada ekonomiye kazandırabiliyoruz.
Başka bir husus Çin kendi nüfusuyla zaten büyük bir pazar peki bizim pazar genişliğimiz ne kadar. Nüfusumuz çok büyük olmayabilir ama lojistik büyüklüğümüz ve ticaret ağımız Çin kadar olmak zorunda. Bu da demektir ki bizlere dev; gemi, uçak, tren ve kara taşıtları filosu lazım. Bunlar su yakmıyor ama yaktıracaksınız su kadar ucuz enerji sağlayacaksınız, ucuz petrol yoksa elektrikli tren uçak gemi yapacaksınız. Bir çikolata bile Brezilya’ya neredeyse yerel üreticinin maliyetine oraya ulaşacak ki Brezilyalı kendi üretmeyip senden alsın. Biz öyle yapmadık mı? Kendimiz üretmekten vaz geçip Çin’den almadık mı? dünya bunu yaptı.
Çin olmak istiyorsak ölçeğimizi Çin’in ölçeğine getirmeliyiz. Üretimde istihdamda iş gücünde kalitede verimlilikte maliyetlerde eğitimde aynı oranları yakalamak zorundayız. Dünya büyük bir pazardır ve yerel üreticiler kemer vip escort kamu harcamalarına odaklı ihale-rant anlayışından vaz geçip dünyaya küresel bir pazar anlayışı ile hitap etmeli yaklaşımlarını ona göre kurgulamalıdır. Bu da firmalar için ciddi bir örgütsel reform ve dev markalarla rekabet stratejisini gerektirir.
Yani özetle, “Biz AB’ye giremedik kur patladı elimize kaldı o zaman seçime kadar Çin gibi olalım” demekle maalesef olamazsınız. Bu ancak ilk önce anlayış ve bilgi reformuyla başlanacak bir süreçtir. Siz Çin belek masöz escort ekonomisi gibi büyük bir ekonomi ve endüstri olmak isteseniz bile bakalım dünya sermayesi sizinle aynı fikirde mi? Onlar bizimle iş birliğine açık mı? Bizi fırsat mı yoksa tehdit mi olarak görecekler.
Neyse, memleketimde kafalar güzel ve her söylenene inanan umut dolu insanlar var hayalleri yıkmayalım. Üç vakte kadar Shangay’da cumayı kılarız Güney Afrika’da da Anamur muzu tezgahta yerini alır. Tek rakibimiz demre escort bayan Çin, yaşasın made in Türkiye ….